Gelişmiş Arama
Ziyaret
494425
Güncellenme Tarihi: 2012/04/04
Soru Özeti
Allah, kalbi kırılanın bedduasını kabul eder mi? Yoksa sadece hayır dualarına mı icabet eder?
Soru
Ben Allah inancı olan bir kızım. Biri bana öyle bir kötülük etti ki onu affedemem, affetmem mümkün değil. Evlenmeme sebep olabilirdi ama evliliğimi bilerek bozdu ve yüreğimi yaktı. Hiç bir mantıklı neden olmadan geleceğimi yıktı. Bende ona beddua ediyorum. Acaba Allah, kalbi kırılan kimsenin bedduasını kabul eder mi? Yoksa sedece hayır dualarına mı icabet eder?
Kısa Cevap

Beddua dini öğretilerde olan bir şeydir. Örneğin Kur’an buyuruyor: ‘Kırılsın Ebu Lehebin elleri sakat olsun...’ Bir hadiste ‘Mazlumun bedduasından korkun! Çünkü onun bedduası göğe çıkar.’ diye buyurulmaktadır. Bu konuda ayet ve hadis çoktur. Ancak nasıl ki duanın kabul olma şartları varsa ve herkesin her duası kabul olmuyorsa, kendisine haksızlık yapılan veya kalbi kırılan kimsenin de bedduası hemen kabul olacak diye bir şey yoktur. Zira Kur’an’ın buyurduğu gibi, insanlar ‘iyilikleri’ kazanmak için acele ettikleri gibi Allah’ta cezalandırmakta acele etseydi hepsi yokolurdu. Dolayısıyla hakkı almak bazen bu dünyada gerçekleştiği gibi bazende çeşitli nedenlerden dolayı bu dünyada gerçekleşmez ve ahirete havale edilir. Kıyametin kurulmasının nedenlerinden biri mustazafların, mazlumların haklarının zalimlerden ve suçlulardan alınmasıdır.

Belirtmek gerekir ki zulmünde dereceleri vardır. Yani zayıfı var, güçlüsü var. Zalimlerin insanlara yapacağı en büyük zulüm onların dinine, sahip oldukları haklara yaptıkları zulümdür ve öldürmektir. Bireysel olarakta Allah’a şirk koşmak zulümdür. Böyle zulümler bağışlanmazlar ve laneti hakkederler. Nitekim dualarda Benî Ümeyye’ye, insanları, hatta Allah’ın velilerini dinlerinden ötürü katletmelerinden, zultmetmelerinden dolayı lanet edilmiştir. Bazen bir Müslümanın başka bir Müslümana zulmettiğini görürüz. Bu zulüm onun dinine olan düşmanlığından dolayı değilde kişisel, maddi vb. sebeplerden dolayı olursa bu tür zulümler birinci kısım gibi olmayıp onun ayarında değildir. Bu yüzden affedilebilirler.

Ayrıntılı Cevap

Soruda gelen beddua konusunu birkaç açıdan inceleyeceğiz.

a) Lügatte Beddua

Beddua, birinin ölümü, başarızsızlığı, bedbahtlığı için edilen kötü dua demektir.[1] Lanet, lanet etmek, kötülük ve kötülemek manalarına da gelmiştir.[2]

Demek ki lugatçilere göre beddua, dua edilenin zararına olan bir dua çeşididir. Başka bir deyişle, dua iki çeşittir: Biri herkesin bildiği hayır duası, diğeri ise kötü ve lanet duası.

Kur’an’da Beddua

Beddua da tıpkı dua gibi dini öğretilerimiz ve kaynaklarımızda açıkca gelmiştir. Allah Teala Tebbet suresinde Peygamberimizin amcası Ebu Leheb’e Peygamberimize verdiği eziyet ve sıkıntılardan dolayı beddua ederek şöyle buyurmaktadır: ‘Kurusun Ebu Leheb’in elleri ve kurudu da.’[3]

Ayetin orjinalinde geçen ‘et-Teb’ sözcüğü helaket, ölüm manasına gelmektedir. Surenin başındaki ilk ‘Teb’ Ebu Leheb’in helaketine ve zararına edilen duadır.[4] Yani gerçekte bedduadır.

Rivayetlerde Beddua

Masum İmalar’dan gelen rivayetlerde de mazlumun bedduasına özel önem verilmiştir. Aşağıda buna birkaç örnek getiriyoruz:

1- İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Mazlumun bedduasından korkun, zira onun bedduası göğe yükselir.’[5]

2- Bir başka rivayette şöyle buyuruyor: ‘Mazlumun bedduasından korkun; şüphesiz o hakkını Allah’tan istemektedir. Allah-u Subhan ise istenilen hakka icabet etmekten başka bir şeyle cevap vermekten daha yücedir.’[6]

3- İmam Bakır (a.s) buyuruyor: Babamın ölümü yaklaştığında beni göğsüne yapıştırıp şöyle buyurdu: Oğlum! Babamın ölüm döşeğinde iken bana vasiyet etttiği şeyi sana vasiyet edeceğim. Babası Ona şöyle vasiyet emişti: ‘Allah’tan başka yardımcısı olmayan kimseye zulmetme.’[7]

4- Hz. Ali (a.s) buyuruyor: ‘Mazlumun zalimden hakkını alacağı gün, zalimin mazlumun hakkını aldığı günden daha çetin olacaktır.’[8]

Bedduanın İncelenmesi

Ayet ve rivayetler göz önüne alındığında beddua etmenin dini öğretilerimizde bilinen bir mesele olduğu görülecektir. Ancak nasıl ki duanın kabul olma şartları varsa ve herkesin her duası kabul olmuyorsa,[9] bedduada böyledir. Yani kendisine haksızlık yapılan veya kalbi kırılan kimse beddua ettiğinde bedduası hemen kabul olacak diye bir kural yoktur.

Kur’an bu konuda şöyle buyurmaktadır: ‘Allah, insanların, hayırın hemen oluvermesini istedikleri gibi şerri çabucak verseydi ecellerinin gelip çatmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama bize kavuşmayı ummayanları biz, azgınlıklarında sersemce bir halde bırakırız.’[10]  

Ancak başkalarına zulmetmek kul hakkına girdiği için Allah onun bağışlanmasını insanların kendisine bırakmıştır. Zulme uğrayan kimse, hakkından geçerse Allah’ta ondan geçer. Ama mazlum kendisine yapılan zulümü bağışlamazsa Allah’ta onun hakkını alacaktır: ‘Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ı gafil sanma; onları, gözlerin dehşetle dikilip kalacağı güne ertelemektedir.’[11]

Dolayısıyla hakkı almak bazen bu dünyada gerçekleştiği gibi bazende çeşitli nedenlerden dolayı ahirete kalır. Zaten kıyametin kurulmasının nedenlerinden biri mustazafların ve mazlumların haklarının zalimlerden ve suçlulardan alınmasıdır.

Bu bağlamda dikkat edilmesi gerek nokta şudur: Zulüm dereceleri vardır. Yani zayıfı var, şiddetlisi var. Zalimlerin insanlara yaptığı en büyük zulüm onların dinine, sahip oldukları haklara yaptıkları zulümdür. Bireysel olarakta Allah’a şirk koşmak en büyük zulümdür. Böyle zulümler bağışlanmadıkları gibi laneti de hakkederler. Nitekim dualarda Benî Ümeyye’ye, insanları hatta Allah’ın velilerini dinlerinden ötürü katletmeleri ve zulmetmelerinden dolayı lanet edilmiştir. Ama bazende bir Müslümanın başka bir Müslümana zulmettiği görülmektedir. Ancak bu zulüm dine olan düşmanlığından dolayı değil kişisel, maddi vb. sebeplerden dolayıdır. Bu tür zulümler birinci kısım gibi olmayıp onun şiddetinde değildir. Bu durum adam öldürmek gibi Kur’an’da ebedi azabın vadedildiği[12] en büyük zulümler içinde geçerlidir. Yani rivayetlerden de[13] anlaşıldığı üzere birisini kişisel düşmanlıktan dolayı değilde dininden dolayı öldüren kimseye ebedi azap vaadi verilmiştir.

Son olarak şunu hatırlatalım ki mazlumun beddua etmesi ve hakkını istemesi her ne kadar onun hakkı olsa da dinimiz her zaman beddua ve intikam yerine affetmeyi tavsiye etmiştir. Resul-i Ekrem (s.a.a) Allah’ın şöyle buyurduğunu naklediyor: ‘...Sana zulmedeni affet, seni mahrum edene sen ver, sana kötülük edene sen iyilikle karşılık ver.’ Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: ‘Affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, suçları örter, rahimdir.’[14]

Peygamber Efendimizin (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s) öğretilerine göre mümin kimse ilahi sıfatların tecelli ettiği yer olmalıdır. Allah’ın sıfatlarından biri affetmektir. ‘Ya Gaffar’ ‘Ya Rahim’ vb. şekilde Allah’a seslenerek Ondan günahlarımızı ve hatalarımız bağışlamasını istiyorsak, bizde başkalarını bağışlayalım ki Allah’da bizi affetsin. Ancak bu tavsiye cehaletten dolayı bazen birbirinin hakkına riayet etmeyen, birbirine zulmeden müslüman din kardeşler içindir. Çeşitli şekillerde zulmeden büyük zalimler bu kaidenin dışındadır.

İrfan ve Ahlak Açısından Beddua

Bazı büyük ahlak üstatları bu açıdan baktıklarında şöyle diyorlar: ‘Bilinmeli ki, insan birinin şerrinden ve zararından dolayı çaresiz kalmadığı sürece Müslümanlara hatta zalimlere beddua etmek, lanetin kınandığı gibi kınanmıştır. Rivayet edilir ki: ‘Zulme uğramış biri, kendisine zulmedene beddua etmekte o kadar ileri gidiyor ki Allah onu da zalimlerden saymaktadır.’[15][16]

Bu yüzden bir Müslüman başka bir Müslümana zulüm ve cefa ettiğinde beddua ve lanet etmek mazlumun hakkı olsa da imkanlar ölçüsünde onu affetmesi ve bizimde Allah’ın affına mazhar olmamız için işleri Allah’a havale etmemiz en mantıklısıdır. Zira Allah mazlumun hakkını alacağını vaadetmiştir. Bizim bilmediğimiz sebeplerden dolayı böyle bir şey dünyada gerçekleşmezse öteki dünyada gerçekleşecektir.

 


[1] -Enveri, Hasan, Ferheng-i Bozorg-i Sohen, c.8, s.7888, İntişarat-ı Sohen, Tahran, 2. Baskı, HŞ.1382

[2] -Dehhuda, Ali Ekber, Lugatname-i Dehhuda, c.43, s.660, Tahran Üniversitesi, Yeni 1. Baskı, HŞ.1346.

[3] -Tebbet/1

[4] -Muğniye, Muhammed Cevad, Tefsiru’l-Kaşif, c.7, s.621, Daru’l-Kütübi’l-İslamiyye, Tahran, HK.1424

[5] -Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c.90, s.359, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, HK.1409. 

[6] -Temimi Amedi, Gurer-ul Hikem, s.350, Defter-i Tebliğat-ı İslami, Kum, HŞ.1366.

[7] -Kuleyni, Muhammed b. Yakup, Usul-u Kafi, c.2, s.331, Daru’l-Kütübi’l-İslamiyye, Tahran, HŞ.1368.

[8] -Nehcü’l-Belağa, s.511.

[9] -Duanın felsefesi ve şartları için bkz: Duanın Felsefesi, Soru:8961 (Site:9037); Duanın İcabet Olmasının Şartları ve Yolları, Soru:2145 (Site2269).

[10] -Yunus/11

[11] -İbrahim/42

[12] -Nisa/11

[13] -Bab-u Enne Men Katele Müminen Ala Dinihi Fe-Leyset Lehu Tevbetun: Ravi diyor ki: İmam Sadık’tan (a.s) Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu ‘Kim bir mümini kasten öldürürse cezası içinde ebedi olarak kalacağı cehenneme atılmaktır.’ ayet hakkında sorduğumda şöyle buyurdu: Bir mümini dini için öldüren kimsedir. Allah bunu yapan kimse için ‘Ona pek büyük bir azap hazırlamıştır.’ diye buyurmuştur.’ Dedim ki: ‘Birsinin bir başkasıyla arasında her hangi bir mesele olsa ve onu kılıcıyla vurarak öldürse (ne olur)?’ İmam (a.s) buyurdu: Bu kasıtlı kimse Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu kimse değildir.’ (Kafi, c.7, s.275-276)  

[14] -Nur/22

[15] -Kafi, c.2, s.333, H.17.

[16] -Neraki, Ahmed, Miracu’s-Saadat, s.197, eski baskı, İntişarat-ı Emin ve Reşidi, Tahran; Neraki, Mehdi, Camiu’s-Saadat, c.1, s.305, İsmailiyan, Kum, HŞ.1386.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar